İnsanlık önce bıçakla, sonra kaşıkla, en son çatalla tanıştı. Romalılar kesici bıçağa cultellus, ufak kaşığa küçük dil anlamındaki lingula diyorlardı. Antik Yunan’da etleri ateşte kızartmak için kullanılan iki uçlu çatal ise bugünkü çatalın atası idi.
Çatal ilk olarak Avrupa’da 1328’te Macaristan Kraliçesi Klemans tarafından kullanıldı. Kraliçenin 30 kaşığının yanı sıra bir de altın çatalı vardı. O dönemde özel davetlerde çatal kullanılmaya başlandı.
Venedikliler ticaret sırasında Bizans’ta gördükleri ve ülkelerine götürdükleri çatalı, dini olarak uğursuz sayıldığı için, hemen yaygınlaştıramadılar.
1533’te Medici’lerden Catherine, Fransa tahtının varisi II. Henry ile evlenerek Paris’e gelin giderken yanında İtalyan aşçı ekibini de götürdü. Böylece Fransız sofra kültüründe İtalyan etkisi görülmeye başlandı. Catherine Fransa’ya çatal, bıçak ve kaşığı tanıttı. Bir süre sonra, elleri ve hançerleriyle yemek yiyen Fransız soyluları yemeğe giderken yanlarında çatal/bıçaklarını götürmeye başladılar. Bir sonraki Fransa kralı IV. Henry ise sofra aşkı nedeniyle 500 uzmanın çalıştığı bir mutfak kurdurdu ve görgülü yemek anlayışının gelişmesini, çatalın kullanımının yaygınlaşmasını sağladı. Paris’teki La Tour d’Argent ise 1582’de çatalı ilk kez kullanıma sunan restoran olarak tarihe geçti.
Çatal, icadı ve yaygınlaşmasıyla sofra kurallarının gelişmesinde dönüm noktası oldu; yemek yemeyi uygarlaştırdı; bu nedenle gastronomi dünyası için bir reform simgesi olarak kabul edildi.