Türkiye’de her yıl ortalama vücut ağırlığımızın 3 katı kadar ekmek tüketiyoruz. Kişi başına en fazla (199.6 kilogram) ekmek tüketen ülke ünvanıyla Guinness Rekorlar Kitabı'ndayız.
Bizden hemen sonra, yılda kişi başı 135 kg ile (2000 yılındaki adıyla) Sırbistan-Karadağ ve yılda kişi başı 133.1 kg ile Bulgaristan geliyor.
Bildiğimiz tarzda ekmek, geleneksel tarihimizde yok. Aslında insanlık tarihinde de sadece Avrupa toplumlarında var.
Bildiğimiz "modern ekmek" ise tamamen orijinalinden farklı, hızlı bir şekilde üretilebilen ve “Chorleywood Endüstriyel Ekmek Yapma Metodu” olarak bilinen ve 1961’de geliştirilen, daha hızlı, daha çok ekmek üretmeye yönelik, mayalanma süresini kısaltan bir sürecin ürünü. Yani modern ekmek üretim metodu bundan sadece birkaç on yıl önce keşfedildi.
Bu yöntem ile üretilen ekmekler düşük protein yüzdelerine ve yüksek glisemik indekse (yani şeker yükselten bir doğaya) sahip.
“Modern” ekmeğin çekiciliği mayalanma sırasında mayanın ürettiği ikincil metabolitlerden ve yüksek glisemik indekse sahip olmasından ileri geliyor. Mayalanma ve pişirme sırasında ortaya çıkan kokunun “çekiciliği” mayanın ürettiği morfin benzeri moleküllerden (ki aslında düşük dozda bağımlılığın temelinde de bu var) ve ayrıca kan şekerini bir anda yükseltmesinden (serotonin üretimini bu şekilde tetikliyor) kaynaklanıyor. Böylece sürekli olarak yüksek oranda ekmek tüketme isteği oluşuyor.
Bu nedenle, karbonhidrat ihtiyacımızı işlenmemiş ve lifli gıdalarla gidermemiz hem bizim, hem de gelecek neslin sağlığı için büyük önem taşıyor.
Kaynak: Evrim Ağacı